Diş hekimi, kısa fakat tekrarlayan sürelerle çocuğun yaşamında ana-baba ve eğiticilerin yerini alır: Çocuğun bilincinde önce merak, sonra kaygı uyandırır. Çünkü gerek hekimin kişiliği, gerekse onu çevreleyen aletler çocuk için birer bilinmeyendir. Kendi çevresinde olduğu gibi, hekimin yanında da çocuğun ilk aradığı şey güven, daha sonra, yapılan işleme katılmaktın
Uygarlığın ilerlemesine rağmen toplumda henüz diş hekimlerine karşı bir çekingenlik görülmektedir. Bu durum çocukta daha belirli olup, ilk refleksi hekim karşısında korku duymaktır. Çocuğu kokutarak başarılı olmak bazen olanaklıdır, fakat çok kez onarımı güç başarısızlıklara yol açar.
Otoriter aile ve okul çevreleri genellikle endişeli, saldırgan ve çevreye uymayan çocukların ortaya çıkmasına neden olur. Fakat aslında yetişkinlerin bu davranışı, çocuklarla olan ilişkilerinde kendilerine karşı olan güvensizliklerinden ileri gelir ve çoğu kez beklenmeyen, bilinçsiz bir reaksiyon sonucu, birdenbire çocuk üzerindeki üstünlük ve otoritelerini yitirirler
“Çocuğun egosantrizmi” büyükten kabul etmeyi ister. Eğer eğiticinin 'kendisi egosantrik kalırsa, çocuğun istediğini veremeyerek güvensizliğini kazanır' (G. MAU'CO).
Bu durumda, çocukla hekim arasında bir sempati doğmaz, tersine, bir antipati yaratılmış olur; çocuk korkar, çekinir, istemez.
Çok kez diş hekimi, çalışması sırasında karşılaştığı güçlükleri çocuğa yükler. Fakat objektif olarak düşünülürse, hekim-çocuk arasındaki anlaşmazlığı sadece bu iki elemana değil, çocuğu olumsuz şekilde koşullamış bulunan aile ve çevrenin davranışlarına da bağlamak gerekir.
Bundan ötürü de diş hekiminin rolü, belirli bir ön düşünce ile gelen çocuk karşısında daha da güçleşecektir.
Yanıt Bırak